DOYRAN KÖYÜ'NE AİT EN ESKİ BELGE
Elimde Mevcut bulunan belgeye göre 1883 yıllarında köyün tamamen yerleşik durumda olduğu ve idari yönden Narlı Köyüne bağlı olduğu anlaşılmaktadır. İlk yerleşim ve Kuruluşunu tespit için tahminen on yıl öncesine gitmek gerekir diye düşünüyorum...

KIZILBAŞLIK NEDİR?
Kısaca Kızılbaşlık tanımını yaparsak ; Hetorodoks İslami (Alevi) zümrelerin
devlet iktidarını alma ya da kurma hedefi ile devlet erkini yönetme plan ve projesidir.
Kızılbaşlık ütopyası ; İmam Cafer Buyruğu’nda “RIZA KENTİ” olarak
tasarlanmıştır ki ;Hz. Muhammed’in “Medine Site Devleti” ni model olarak almıştır.
Musahiplik Kurumu ile de “Malı mala canı cana” katmışlardır.Rıza kenti toplum
tasarımını ; Zeydiler, Karmatiler , Nizari İsmailileri kurdukları devlet ve hakim
oldukları “Dar-ül Hicra” kalelerde uygulamışlardır. Bunun en somut örneği Hasan
Sabbah’ın kurduğu “Alamut Devleti” dir. İş, üretken, eşitlikçi,katılımcı,secular,
ortakçı,paylaşımcı bir demokratik cumhuriettir. Babaive Bedreddini hareketleri de
tarihsel süreç itibariyleKızılbaşlık mücadelesinin kesintisiz devamıdır.Kısa bir
dönem uygulansa da Kızılbaşlık Şah İsmail tarafından devlet siyasetine
dönüştürülmüştür.Şah İsmail’in “Kırklar Meclisi”nden esinlenerek kurduğu
“Ehli İhtisas Konseyi” vasıtasıyla “Safevi Türk Kızılbaş
Devleti”ni yönetmiştir. Gilan’da Nazari İsmaililerince eğitilen Şah
İsmail ;devlet modeli olarak “ Zeydi Alevi Hazar Devleti”ni örnek almış ve
Türkmen oymaklarına dayanan federatif devlet kurmuştur.
Dini bir önder olması nedeniyle de Mürşid-i Kamil olarak postta oturmuş
aynızamandaHz. Muhammed gibi de devlet başkanlığı görevini
yürütmüştür.
17. Yüzyıldan itibaren ise Alevilerin “Kızılbaşlık Ütopyası” yerini
“Mehdi Beklentisi”ne bırakarak “Tevekkül Dönemi” ne girilmiştir.Bu gün
ise sadece “Alevi Tasavvufu” hayatta kalmıştır ki ,bunun da içini boşalt
maya çalışıyorlar.
Herkesin Kızılbaş olamayacağını söyleyen Şah İsmail Hatayi’nin şu
cümlesi dikkate şayandır; “YÜREĞİ DAĞ,BAĞRI KIZIL YAKUT GİBİ
KAN OLMADAN KIZILBAŞ OLMAK KİMSENİN HADDİ DEĞİLDİR.”
Alevi toplumunun dikkat etmesi gereken en önemli husus içindeki
tutarsızlardır. Ozan şöyle demektedir :
Yezit oğlan bize kızılbaş demiş
Bahçede açılan gül de kırmızı
İncinme ey gönül ne derse desin
Kitabı derceden dil de kırmızı
İsmail ONARLI
ALEVİLİKTE İKRAR
Malım ile Canım ile Bu Yoldayım Malım Kurban, Canım Tercüman
Alevi toplumsallığı ikrar yani söz üzerine kurulur.Her bir Alevi can ancak ikrarı ile
toplumun bir parçası olur.Alevi hukukunun yaptırımları da gücünü canın topluma verdiği
ikrardan alır.Yola giren cana yolun emir ve yasaları , toplumsal kurallar bütün incelikleri ile
ifade edilir, anlatılır. Yolun zorluğu dile getirilir.Can bunları bilerek isteyerek yola katılma
iradesini tüm canların önünde beyan eder. Bu irade açıklamasıyla birlikte alevi hukukunun
yaptırımlarının da kendi şahsında işlemesineolur vermiş olur.Alevi hukuku bağlayıcılığını
ikrardan alır.
ALEVİLİKTE FARZLAR VAR MIDIR?
Alevilikte olsun Bektaşilikte olsun farzlar kişinin hangi makamda olduğuna göre
değişir.Fakat yaşamla özdeş olan Alevi ibadetinde, bütün yaşam boyunca uyulması
gereken Oniki Farzda konulmuştur.Bunlar şöyledir :
1- Allah’ı sevmektir. Başkasının hakkına zarar getirmekten korkmaktır.
2- Kimseye haksız söz söylememek,cümle insanlara aynı gözle bakarak bencillik
etmemektir.
3- Yola ,erkana, edep ile bağlı olmak, tüm varlıklara şefkatli ve öğütçü olmaktır.
4- İnsanın yüceliğini tanımak ve ona saygı göstermektir.
5- Tanrı’dan gelene razı olmak ve belalara sabırlı olmaktır.
6- Dünya işlerinin içinde kaybolmamaktır.
7- Her şeye tahammüllü olmaktır.
8- Halktan sakınmaktır.
9- Kanaat ehli olmaktır.Aza kanaat çoğu getirir.
10- Haktan gelen rızk için gam tutmamaktır.
11- Yalnızlık.Halka karışmamak gerekir.
12- Hakka ulaşmaya, O’nunla birleşmeye istekli olmaktır.
Görüldüğü gibi tüm bu farzlar biçime ilişkin değil,öze ilişkindir.Saygı yada
sevginin biçimi anlatılmamış,özde olması gereken varlıkları övülmüş ve farz kılınmıştır.
BEKTAŞİLİKTE 6 AŞAMA
Aşık : Tarikata aday olanlara denir.
Muhip :Tarikata girmiş ve ikrar vermiş kişiler.Yani mürşidiyle namusu ve
vicdanı üzerine Tanrısal sözleşme yapmış kişi.
Derviş : Hizmet etmek için kutsal giysi giymiş ve söz vermiş kişi.
Baba : İcazetname sahibi .Yolun her türlü hizmetini, görevini yapmaya yetkili
insan. Sayısı tarikatın genişliğine göre değişiyor.
Halife : Babalara icazetname vermeye yetkili büyükbaba.Halife babaların
sayıları da gereksinmeye göre belirleniyor.
Dedebaba : Tarikatın üstadı azamı.Halife babalar tarafından seçiliyor ve bir tane.
Bektaşilerin ayin-i cemde giydikleri kendilerine has giysileri var.Kadınların hepsi “tennure”
denilen yere kadar uzun,cepsiz,ilik düğmesiz beyaz bir elbise giyiyor ve başlarına yeşil örtü örtüyorlar.Meydana bu giysilerle giriyorlar.Boyunlarına da tarikata girişte nasip aldıktan
sonra taktıkları “teslim taşı” adı verilen kolye takıyorlar.
Erkekler derviş olana kadar sadece “arakiye” adı verilen beyaz bir takke takı
yorlar. Dervişlerin,babaların ve dedebabanın giysisi yine kadınlardaki gibi beyaz tennure
hırka,taç,boynunda teslim taşı,belde kuşak,kuşağın üzerinde cilbent,pahlenk taşı, ve
kamberiye.Dervişler başlarına beyaz keçeden yapılı altı dört dilim,üstü 12 dilim taç takıyor.
Babaların tacında “destar” denilen yeşil bir bant bulunuyor.Halife babaların tacında ise
bu destardan “taylasan” denilen bir parça sarkıyor.
SOFRA DUASI
Kurbanlarda veya herhangi bir lokma yâda hayır hasavet gibi yemek sonrasında
DEDE –REHBER veya ZAKİR tarafından onlardan biri yoksa bilen biri tarafından okunur
ki şöyledir : “Allah…Allah…El-hamdül-illah,El-hamdül-illah,SümmeEl-hamdül-illah…
Nimeti Celil, Bereketi Halil, Şefaat senden ya Resul, sofralar dolu ola yardımcımız Muhammed Ali ola, yiyenlere helal, yedirene delil ola Gökte rahmetini yerde bere
ketini eksik etmeye dertlerimize deva, hastalarımıza şifa ola Yiyeni yedireni pişirip
getireni Hak saklaya, Hızır bekleye yedirdiğiniz şu lokma gadanınza kalkan,
belanıza bekçi ola dilden dileklerinizi, gönülden muradınızı vere Cenabı Hak
hepimizin yardımcısı ola gerçeğe hü demine Ya Ali…”
BEKTAŞİLİKTE KIBLE
Alevilikte ve Bektaşilikte kıble 5 çeşittir. Bunlar sırasıyla şöyledir:
1- Mekke’deki kıble : Maddi kıble,Bektaşi deyimi ile Ten Kıblesi’dir. Bunun Bekta
şilikteki diğer bir adı Meydan Taşı’dır. Meydan odasının giriş kapısının solunda bulunur.
Bu taşa “Kızıl eşik taşı – Mürvet Taşı” da denir. Burası “Kolu Açık Hacım Sultan”
makamıdır.
Suçluların yargılanması burada yapılır, cezaları da burada verilir.
2- Kalb Kıblesi : “Beyt-ül Mamur” dur. Gökte bulunduğuna ve meleklerin
(gök ehlinin)
kıblesi olduğuna inanılan tapınaktır.
3- Akıl Kıblesi : Arş yani göğün en üstün yeridir. İnsanın beynidir, üretilen
düşüncelerdir (tefekkürdür).Bektaşilikte Çerağdır, posttur, mürşittir.
4- Fehim Kıblesi : Kürsidir ,inandır, Bektaşilikte Çerağ Tahtıdır.
5- Can Kıblesi : Diğer bir deyişle “Zat-ı Bari” yani tanrısal kimlik ,Tanrı kişiliği ,
insanın yüzüdür (Cemalullahtır.)
12 ERKAN
İmam Cafer yoluna uyanların yerine getirmesi gereken erkânlar (kurallar) şöyle sıralanır:
Birinci Erkan : Kanaat sahibi olmaktır.
İkinci Erkan : Sabır sahibi (sabır ehli) olmaktır.
Üçüncü Erkan : İyi huylu, yumuşak huylu (mülayim ) olmaktır.
Dördüncü Erkan : Cömert olmaktır.
Beşinci Erkan : Gördüğünü örtmek,görmedim demektir.
Altıncı Erkan : Pirin rızalığı dışında iş istememektir.
Yedinci Erkan : Dövene ,sövene kul olmaktır.
Sekizinci Erkan : Küfrü iman saymaktır.
Dokuzuncu Erkan : Sağ mürebbidir.
Onuncu Erkan : Sağ musahiptir.
Onbirinci Erkan : Sağ sohbettir.
Onikinci Erkan : Sağ aşinadır.
İmam Cafer’e göre “Selamün Aleyküm” (Tanrının selameti üzerine olsun) cümlesi
şeriat ehline gelmiştir. “Aşk olsun” tarikat ehlidir. “Hu !” demek ise hakikat ehlinin işidir.
(Tahtacılardaki buyruktan alınmıştır.)
KAALU - BELA
Kaalu-Bela, Elest Meclisi, Bezm-i Elest sözcükleri Alevi, Bektaşi nefes ve
deyişlerinde sık sık geçer. Kur’an-ı Kerim 7. A’raf Suresi 172–173 ayetlerinde bu olay
şöyle açıklanmaktadır: Tanrı önce Adem’in sonra da tüm insanların ruhlarını yaratmıştır.
Ondan sonra da yarattıklarına “Ben sizin Tanrınız değil miyim?” diye sormuştur. İnsanların
bir bölümü “evet” (Kaalu –Bela) diye yanıt vermiş, diğer bölümü de “hayır” diye yanıt
vermiştir. Evet diye yanıt verenler mümin olmuşlar, hayır diye yanıt verenler ise kâfir
olmuşlardır. Bu anlaşmanın yapıldığı toplantıya Elestü Meclisi denir. Elestü sözcüğü,
değimliyim anlamına gelir. Kaalü-Bela iseevet dediler anlamındadır.
CEMDE ONİKİ HİZMETİN SAHİPLERİ
1- Dede (Sercem’ de denir Cemi yönetir.)
2-Rehber (Görgüsü yapılanlara ve ceme katılanlara yardımcı olur.)
3- Gözcü (Cemde düzeni ve sükûneti sağlar.)
4- Çerağcı (Çerağın yakılması, meydanın aydınlatılması ile görevlidir.)
5- Zakir-“sazandar” (Deyiş, düvaz, miraçlama söyler. Genellikle üç kişidir. Saz çalarlar.)
6-Ferraş –“ süpürgeci” (Car – süpürge – çalar. Gerekirse rehbere yardım eder.)
7-Sakka - “ibriktar” (Saka suyu dağıtır.)
8-Sofracı-“kurbancı” (Kurban ve yemek işlerine bakar.)
9-Pervane-“Semahcı” (Cemde semah dönerler.)
10- Peyik ( Cemi komşulara haber verir.)
11-İznikçi (Cem evinin temizliğine bakar.)
12- Bekçi (Cemin ve Ceme gelenlerin evlerinin güvenliğini sağlarlar.)
12 HİZMET İLE İLGİLİ DÜVAZ-I İMAM(Oniki Hizmetin Pirleri)
Gelin hey erenler âşıklar sizde
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Sak-i Kevser hem Aliyel Murteza
Allah bir Muhammed Ali diyerek.
Seyrimde gördüğüm cennet bağıdır
İmam Hasan zakirlerin beyidir
Şah Hüseyin Sakka suyu dağıtır
Allah bir Muhammed Ali diyerek.
İmam Zeynel çilesini hak etti
Uyandırdı delili şavk etti
İmam Bakır peyk oldu pak etti
Allah bir Muhammed Ali diyerek.
İmam Cafer Erkânı eline aldı
Okudu yedullahı bir tamam kıldı
Cümle erenler darına durdu
Allah bir Muhammed Ali diyerek.
Gözcülük Musa-ı Kazımdan kaldı
Bahri olup aşk-ı ummana daldı
Ol İmam Rıza da kurbancı oldu
Allah bir Muhammed Ali diyerek.
Muhammed Taki de niyazı sundu
Aliyel Naki de kapıda durdu
Hasan-el Askeri pabucun verdi
Allah bir Muhammed Ali diyerek.
Muhammed Mehdi oldu pazuvant
Pazuvant olduğuna eyledi şazuvant
MEHEMMED’im tamam oldu bu hızmat
Allah bir Muhammed Ali diyerek.
Yedullah(el el üstüne): Fetih Suresi 10, ayet. Musahip olan canların üzerine okunur.
Buna Yedullah ayeti denir… “Gerçekten sana biat edenler ancak Allah’a biat etmiş olurlar.
Allah’ın kuvvet ve yardımı, o biat edenlerin vefa ve sadakatinin üstündedir. Onun için kim
cayarsa ancak kendi aleyhine caymış olur. Kim de Allah’a söz verdiği şeyi yerine getirirse,
Allah’ta ona büyük bir mükâfat verecektir.”
ONYEDİ HİZMET SIRASIYLA ŞÖYLEDİR.
1, Hizmet MÜRŞİT Hizmeti
2, Hizmet PİR Hizmeti
3, Hizmet REHBER Hizmeti
4, Hizmet ZAKİR Hizmeti
5, Hizmet GÖZCÜ Hizmeti
6, Hizmet DELİLCİ Hizmeti
7, Hizmet SÜPÜRGECİ Hizmeti
8, Hizmet PEYİKÇİ Hizmeti
9, Hizmet SAKACI Hizmeti
10, Hizmet KURBANCI Hizmeti
11, Hizmet ERKANCI Hizmeti
12, Hizmet YÜREKÇİ Hizmeti
13, Hizmet KAPICI Hizmeti
14, Hizmet PAZVANTCI Hizmeti
15, Hizmet KARA KAZANCI Hizmeti
16, Hizmet KADINCIK ANA Hizmeti (Çömçeci-niyazcı)
17, Hizmet İZNİKÇİ Hizmeti
Onyedi hizmet bu şekilde sıralanır, birlik ceminden başlayarak bütün cemlerde bu hizmetler
uygulanır.
1 7
Haktan bize hidayet oldu Aşık olan dolu içer
Pirim sana haber olsun Muhabbette güller saçar
Şahtan bize name geldi Mihman olan cemi dinler
Mürşit sana haber olsun Peykçi sana haber olsun
2 8
Kimi okur kimi yazar Bu yola giden hacıdır
Can cana surde adem dizer Müminler Hakka duacıdır
Gümra talip yoldan azar Cemin kilidi kapıcıdır
Rehber sana haber olsun Kapıcı sana haber olsun
3 9
Hak kuluna eylemiş nazar Bu yola giden hasların hası
Seyyah olup âlem gezer Silinmiştir gönüllerin pası
Kalleş kişi cemi bozar Doldurur verir engür tasını
Gözcü sana haber olsun Tezekarcı sana haber olsun
4 10
Şeyda bülbül bağın ister Ta ezelden dedik beli
Haktan yolun sağın ister Muhammed Ali’nin yolu
Delil yanmaz yağın ister Hüseyin’den gelir dolu
Delilci sana haber olsun Sakacı sana haber olsun
5 11
Zakirin zikri sazdır Gelin gidelim irfana
Hakka sunulan niyazdır Tavaf edelim erkâna
Okunan nefes düvazdır Tekbir verelim kurbana
Zakir sana haber olsun Kurbancı sana haber olsun
6 12
Cemde olur kardeş bacı Kalbi dolu ulu kişi
Onlar cemde güruhu naci Çiğ lokmayı sinmez dişi
Kırklar ceminde süpürgeci Hizmettir lokmanın başı
Süpürgeci sana haber olsun Niyazcı sana haber olsun
13
Şah Hatayi'm pire geldim
Hak yolunu süre geldim
Cümle muhib dara geldim
İznikçi sana haber olsun.
TAHTACI - AĞAÇ ERİ - TÜRKMEN
Akdenize paralel olarak uzanan Toroslarda ve Batı Anadolu bölgesinde
yaşayan Alevilerin bir bölümüne Tahtacı adı verilmiştir. Ama bu canlar kendilerine
Tahtacı denilmesinden pek hoşlanmazlar ve Türkmen adı ile anılmak isterler. Bu nedenle
yurdumuzun güney bölgesinde ve Batı Anadolu’da Türkmen terimi Alevi terimi ile eş
anlamlıdır.
Tahtacı adıyla da anılan bu Türkmen(Oğuz Türkleri) topluluğu Türkiye’ye
10. yüzyılın yarılarında gelmiştir. Bizans İmparatorluğu onları Toroslara ve Balkanlara
yerleştirmiştir.
Bu dönemde Anadolu’ya gelen bu insanların hangi inanç ve yoldan olduklarına dair
yeterli bir bilgi yoktur.
Malazgirt savaşından sonra Türklere Anadolu’nun kapıları sonuna dek açıldı.
Bu dönemde buraya gelen Türkmenlerin bir bölümü Malatya, Maraş dağlarında ki
ormanlık bölgeye yerleşti. Selçuklular bölgeye yerleşen bu topluluğa orman adamı
anlamına gelen Ağaç-eri adını verdiler.
Selçuklu döneminde Ağaç-eri adını alan bu Türkmen topluluğu, geçimini
ağaç ve orman ürünlerini işleyerek sağlıyordu.Buradan hareket eden Osmanlılar
Ağaç-eri Türkmenlerine cemaatı tahtacıyan adını verdiler. Tahtacı adı buradan kaldı.
Tüm yazılı kaynaklar tahtacıların Torosların Adana bölümünden yurda dağıldığını
Söylemektedir. Toroslara üzerinden batıya doğru uzanan Tahtacılar pirlerini (Mürşit-dede)
Adana topraklarında bıraktılar. Bunlardan Hacı Emir Ocağı’nın piri İbrahim-i Sani Adana Güvercinlik’te ve Yanyatır Ocağı’nın Piri sayılan Dur Hasan Dede ise Ceyhan’ın Durhasan
Köyünde kalmıştır. Türkiye’de yaşayan tahtacılar bu iki ocağa bağlıdırlar. Ocaklardan
YanyatırOcağı daha sonra İzmir Narlıdere’ye yerleşmiştir. Bu ocağa bağlı Tahtacı
oymakları üç oymakhalinde daha batıya dağılmış, Bunlardan KÂHYALI oymağı Balıkesir
(Edremit)yöresine, MAZICI ve ÇİÇİLİ oymakları ise Çanakkale’nin değişik yörelerine
yerleşmişlerdir.
TAHTACILARDA MUHARREM
Hz. Hüseyin’e ve onun yakınlarına reva görülen katliam, İslam aleminde varolan
tüm Batıni zümreler gibi, Anadolu Alevileri için de önemli bir direnme noktası oluşturdu.
Ali’ye ve onun evlatlarına duyulan sevgi, Kerbela olayının yarattığı öfke metaforu ile birleşti.
Öfke ve sevgi giderek merkeze oturdu.
Tüm Aleviler gibi Tahtacılar da on iki gün su orucu (Muharrem Orucu) tutarlar.
Bu orucun on günü Kerbela çölünde çölün kızgın sıcağında, elde kılıç savaşan melun Yezit
ordusuna teslim olmayan, Hz. Hüseyin ve On iki İmam’ın anısına tutulur. İmamlar on iki
olduğu için Hz. Hüseyin’in Şehadet gününde oruç kesilmez ve bu oruç onikiye tamamlanır.
Yakınları gözlerinin önünde bir bir öldürülen Hüseyin, savaş sırasında bir ara atını
sürüp Fırat’ın kıyısına ulaştığı halde, son anda su içmekten vazgeçip, yine savaş meydanına
dönmüş,
cennette dedesinin hazırladığı Ab-ı Kevser’e kavuşmuştur.
Bu yüzden orucunu açan tahtacı su ihtiyacını hoşaf ya da ayran ile gidermeye çalışır.
Erkekler tıraş olmaz, kadınlar yas sebebiyle oniki gün çamaşır yıkamaz. Akşam yemeğinden
sonra ertek’e (sahur) ye kadar evlerde bir araya gelen aileler, dedelerin ya da aile büyükleri
nin, eski yazmalardan okuyup anlattığı Hz. Ali, İmam Hüseyin öyküleri dinler. Nefesler
okunur, gözyaşları dökülür. Matem günleri böyle sürüp gider.
Nihayet on birinci gün çamaşır yıkanabilir. On ikinci gün dede evinde Aşure kaynar.
Dede evinde yenir. Sonraki günlerde talipler de aşure kaynatır.
Aşureye tuz, şeker, üzüm, incir, kayısı, ceviz, fındık, fıstık, nohut, fasulye, hurma elma
olmak üzere on iki çeşit katılır. Su ve buğday ana malzeme olarak düşünülür ve bu on iki çeşit
içinde sayılmaz.
Matem sona ermiş yüzler gülmeye başlamıştır. Üç gün boyunca yenilir içilir eğlenilir.
Tahtacı Alevilerinin muharrem orucu sorası düzenlediği eğlenceler Anadoluda ki diğer Alevi topluluklarında rastlanmaz. Onlar Muharrem’i takip eden üç gün boyunca kazanlar kaynatır,
kurbanlar keser ama yas sürmektedir. Tahtacı Alevileri ise mağarada sır olduğuna inanılan
on ikinci imam Mehdi’nin Muharrem’in on ikinci günü sır olduğu kayadan çıkacağına inanır.
Gelecek ve…
Her Muharrem sonunda Mehdi’yi bekleyen Tahtacı, O’nu en güzel şekilde
karşılamaya hazırlanmalıdır. Bu nedenle en güzel giysiler giyilir, kurbanlar kesilir, sofralar
donatılır. Tahtacının kurbanı genelde cebraildir. Muharrem de ise koçlar kurban edilir. On
ikinci gün akşam Narlıdere’de Mürşit evinin avlusunda sıra sıra dizilmiştir. Dede kurbanların
hayırlısını verir. Kurbancılar kurbanların başında beklemektedir. Evlerin daima güneye bakan
kısmında çukurlar hazırlanmıştır. Kurban sol ayağının üstüne yatırılır. Ayakları batıda, kafası
kerbelaya doğru güneydedir. Böylece kesilir. Mürşit diğer dedeler ve talipler iki katlı konağın
alt katında geniş salonda erkân ile delili uyandırır, dolu üçler, nefes üçler, semah üçler, gün
inmiş, gaz lambaları yakılmış. Tahtacı akşam serinliğinde semahtadır. Kurban pişince kurbancı
gelip haber verir. O zaman dede “Ferraş gelsin”
der ve süpürgeci meydanı kapatır. Hayırlısını alır. Dede avluya çıkar, kazanın hayırlısını verir,
içeri geçer. Sofralar serilir, sofraları içerde hizmetliler serer. Üç dört bacı avluda aşçı bacıya
yardım eder, kapıya getirip içeri verirler.
TAHTACILARDA SEMAH
Semah Alevi törenlerinin kutsal oyunudur. Onun Horasan’dan Anadolu’ya dek süren oluşumunda Şaman dini etkilerinden çokça söz edilir. O da içki gibi kutsallığını Batıni inancın
sevilen anlatımı Kırklar’dan alır.
Tahtacı erkânında musahip töreninde sadece bacılar döner. Önce dedeye niyaz edilir
ve karşılıklı dar’da durulur. Sazandar ve gövender çalıp söylemeye başlar. Bacılar ayakları
dar durumunu bozmadan kollarını hareket ettirip semaha başlarlar. Bir müddet böyle devam
eder.Bu ağırlamadır. Sazların ritmi değiştirmesiyle yeldirmeye geçerler. Bunda da fazla hareket
yok ama artık ayaklar dar’da değildir, sağa sola hareket edilir.
Ah yar yar
Yar dost dost
Şah şah
Kısımlarında bir defa dönerek eski durumlarına gelir ve semaha devam ederler. Bitiş
ezgisiyle semah sona erer. Dedenin karşısında dar’a durur hayırlısın alırlar:
“Allah, Allah, Allah, Allah! Semahlar saf ola günahlar af ola. Muradı hâsıl ola. Tuttuğu
ileri
gide, Evi ocağı şen, kısmeti gür ola. Şah-ı Merdan yardımcı ola. Hizmetiyle yüzü ak, özü pak
ola. Semahları kırklar semahı ola On iki İmamlar katarından ayırmaya gerçeğin demine hüü!”
Musahip törenlerinde böyle iki bacı daha semaha kalkar ve üçleme tamamlanır. Bunun dışındaki semahlar kadın erkek bir arada dönülür. Genellikle iki ya da dört kişi kalkar semaha.
Bu sayı kırka kadar çıkabilir. Semahı daima kadın başlatır ve dönmek istediği erkeği
kendi seçer. Semah dönecek bacı önce dedeye niyaz eder. Sonra semaha duracağı erkeğe
giderek onunla niyazlaşır. Dönüp dar’a durur. Erkekler bu isteği geri çeviremez. Kalkar
meydana gelir ve dedeye
niyaz eder. Kadının karşısında dar’da durur. Nihayet sazandar ağır ağır semah ezgisini çalmaya
başlar. Güvender nefese başlayınca kadın karşısında duran erkeğe gider niyazlaşıp yerine döner
ve semaha başlarlar. Semah kolların ritme uygun sağa sola sallanmasıyla sürer. Üç kıtalık nefes
sona erince sazandar bitiş ezgisini çalarak semahın ilk bölümünü tamamlar. Bu bölümün adı
ağırlamadır. Semah durur canlar dar’da beklemektedir
Dede ağırlama hayırlısı verir ve semah tekrar yürür. Sazandar ikinci bölüme, yeldirmeye geçer. Güvenderin ilk sözleriyle semahçılarda dönmeye başlar. Yeldirme semahın hareketli bölümüdür.
Şimdi ayaklar dar’da değildir. Uyumlu adımlarla ileri geri hareket edilir.”Ah yar yar, yar dost
dost” sözleri söylenirken semahçılar bir tam daire dönüş yaparlar. Bitiş ezgisiyle sona erer.
Canlar niyazlaşıp dar’a durur ve dededen yeldirme hayırlısın alır. Bu hayırlı da ağırlama hayırlısı
gibidir. Canlar dedeye niyaz ederler. Bu sırada saki semaha duran erkeğe dem sunar. Erkek
biraz içip bacıya verir, niyazlaşırlar, bacı da içer ve boş tası sakiye verir. Tekrar deye niyaz edip yerlerine otururlar. Başka canlar dar’a durup semaha başlarlar. Denizli yöresi ve Teke Yarımadası Tahtacılarında görülen, dinsel olmayan semah diyebileceğimiz mengi, İzmir körfezi çevresindeki Tahtacılarda yoktur.
ALEVİ- BEKTAŞİ ULULARI
1.İmam Aliyel Murtaza (doğum günü nevruz)
Nevruz’ un bayram sayılmasına sebep olan yönleri şöyle sayabiliriz :
A) Hz. Ali’nin doğum günü olarak bilinmesi.Nevruz eski martın dokuzunda başlar ki 21 Mart
gününe gelir. Üç gün sürer ve 12 sinde biter.Anlatıldığına göre Hz.Ali’nin doğum zamanı,
annesi Fatıma binti Esed Beytullah-ı tavaf ederken sancı başlamış. Kendisine korkmaması
tavafını tamamlaması buyrulmuş.Ondan sonra gözden kaybolup Beytullah’ın içine girmiş,
oradan ayın onikisinde çıkmıştır.
B) Hz. Ali ve Fatımatü’z-Zehra’nın evlenme günü olması.
C) Hz. Muhammed’in Nübüvvet(yalvaçlık) inin meydana konulduğu gün olarak bilinmesi.
Hüseyin Hüsnü Erdikut Babadan bir örnek verelim :
Nübüvvet izhart bu günde oldu
Cenab-ı Ali de bu günde doğdu
Kainat bu günde nur ile doldu
Bu gün Nevruz oldu eyyam bizimdir
Sevinelim canlar bayram bizimdir.
Bir başka Nevruziyesinde ise şöyle seslenir :
Bugündür Mevlüd-ü Şah-ı vilayet
Bu gün izhar oldu nur-u nübüvvet
Bu güne müminler eyledi hürmet
Nevruz bayramını kutlamak için
D) Türklerde yeni bir bahara kavuşularak kışlıklardan yaylalara doğru göçlerin başladığı gün
olması.
E) Güneşin bu gün balık burcundan koç burcuna girmesi.
F) Kış mevsiminin bitip , ilkbaharın başladığı gün olması.
Nevruz, Farsça’da yenigün anlamındadır. Hz. Peygamberin veda haccı yılında
arifegünü martın sekizine ve bayram günü de dokuzuna rastlamıştır.Hac dönüşü Gadir-i
Humm’da peygamberin ünlü konuşmasını yapması ve Hz. Ali hakkında bir çok övücü
hadisler söylemesi,
Ehl-i Beytini Müslümanlara emanet bırakması da yine mart ayı içindedir. Eski 9 Mart (21-22
Mart) günü de Nevruzdur.İlkbaharın başlangıcıdır. Yüzyıllardan beri yılbaşı sayılmış bir gündür
.Mart ayına Hz.Ali ve Ehl-i Beyti sevenler topluluğu bir çeşit kutsallık tanımışlardır.Nevruz
Alevi ve Bektaşiler arasında Hz. Ali’nin doğum günü olarak tanınır.Yılda iki defa 9 Mart
(21-22 Mart) ta ve eski 11 eylül (23 Eylül) de gece ile gündüz bir olur.Marttakinden sonra günler ,eylüldekinden sonra geceler uzamaya başlar.Doğuda kıştan bunalma çok olduğundan
bahara rastlayan Nevruz günü üzerinde durulmuştur. Erbain denilen kırk gün ve Hamsin
denilen elli günlük dönemlerden ve havaya ,suya, toprağa düşen cemrelerden sonra
Nevruz gününe ulaşılır.
Prof. Dr. Süheyl Ünver , Nevruzun beşbin yıldan beri doğu dünyasında bilindiğini,
orta Asya Türklüğünün bayramı olduğunu yazar.
21 Mart günü ,İran takvimine göre yılbaşıdır.Bu takvim dünyanın güneş etrafında
dönmesine göre düzenlenmiştir ve gece ile gündüzün aynı uzunlukta olduğu 21 Mart gününde
başlar. Nevruz (Yenigün) diye anılan bu günün üç bin yıla, hatta bazı kaynaklara göre çok
daha fazlasına yakın bir geçmişi vardır.O zamanlardan beri hiçbir siyasi, dini,sosyal bir faktör
bu geleneğe etki yapmamış,bu günü unutturamamıştır.
Günümüzde Anadolu’da kutlanan bu gün, İslamlığın kabulünden sonra bazı İslam
adetleri eklenerek ufak değişikliklerle devam eder,yeni elbiseler giyilir,küçükler büyüklerin elini öper ,ziyaretlerine gidilir.
2. İmam Hasan’ül Mücteba
Adı : Hasan
Ünvanı :Mücteba(seçilmiş,seçkin)
Babası : Hz.Ali
Anası :Fatma (Hz. Muhammed’in kızı)
D. yeri ve tarihi :Medine ,624
Çocukları :Başta Abdullah,Kasım,Bakır ve Zeyd olmak üzere on beş
erkek ve kız çocuğu olduğu söylenir.
Hakka yürüdüğü yer ve tarih :Medine,670
Türbesi : Medine’de
Hakka yürüme nedeni :Muaviye eşi Cude’ye zehirlettirdi.
Cudenin annesi Ebubekir’in kız kardeşidir.Baba tarafın
dan Mervan ile akrabadır.
Kişiliği-yapıtları :İmam Hasan bilgili ve alçak gönüllü birisiydi.Iraklılar halife
ilan ettikleri halde o , Muaviye ve taraftarları (Emeviler) İslamiyet içersinde yarattıkları düşmanlıklardan
ve kötülüklerden vaz geçerler düşüncesiyle,Muaviye ile anlaşma yolunu tercih etti.Muaviye
uzlaşma yazılıp taraflar ve tanıklar imzaladıktan sonra Nubayle’ye gitti ; orada okuduğu hutbe
de “Ben” dedi,
-“Hasanla bazı şartlara uyacağımı vaadederek uzlaştım ; ama o şartların hepside
ayağımın altında;onların hiçbirini yerine getirmeyeceğim.”
Ve dediğini yaptı da . Emir’ül – Mümin’e (A . M) , İmam Hasan’ın bulundukları
mescitlerde bile , lanet okuttu. Medine’de Mescid-i Nebi’de ,Müminler Anası Ümmü Seleme’
nin yüzüne karşı ve Ali’ye sövenin Resul-ü Ekrem’e sövmüş bulunacağına dair hadisi şerifi söylemelerine rağmen, inadına ısrar etti ve bu kötü adet ,Ömer bin Abdul’aziz zamanına dek sürdü.Alinin taraftarları öldürüldü,evleri yakılıp yıkıldı… ve Muaviye hayatının sonunda
Halktan oğlu Yezide zorla biat aldı, yerine onu bırakıp gitti.
Hz. Hasan’la Muaviye arasında yapılan anlaşmaya göre :
1-Halkın , Allah’ın kitabına ve Hz. Peygamberin sünnetine uygun olarak idare edilmesi.
2-Ali evlatlarına ve taraftarlarına (Alevilere) kötülükte bulunulmaması.
3-Ali evlatlarına ve taraftarlarına kötü söz söylenilmemesi.
4-Cemel ve Sıffin savaşında şehit olanların evlatlarına maddi destek sağlanması.
5-Muaviye’nin kendisinden sonra kimseyi halife yapmaması.
3, İmam Hüseyn’üş - şehid
Adı : Hüseyin
Unvanı : Seyyid-üş-Şüheda (Şehitler ulusu) , veya Şah-ı Şehidan(Şehitler Şahı))
Babası : Hz. Ali
Anası : Fatma (Hz. Muhammed’in kızı)
D. Yeri ve tarihi : Medine , 626
Çocukları : Ali Ekber,Ali Asker (ikisi de Kerbelada şehit oldu) , Ali Zeynel
Abidin kızları Fatma , Sakine,Zeynep ; soyları Zeynel Abidin’de yürümüştür.
Hakka yürüdüğü ve tarih : Kerbela , 10 Ekim 680 (Hicri : 10 Muharrem 61)
Türbesi : Kerbela’da
Hakka yürüme nedeni :Yezit ordularınca (Muaviye oğlu Yezit ve taraftarlarınca) Kerbela’da
şehit edildi.
Kişiliği – Yapıtları :Hz. Muhammed’in “Hüseyin bendendir ,ben Hüseyinden’denim.
Hüseyin’i seveni Allah sever “dediği torunu imam Hüseyin, tek kelimeyle,Muaviye ve Yezit’in haksızlıklarına
yolsuzluklarına, baskı ve zulümlerine karşı baş eğmeyen yiğit ve bilge bir insandı.Ezilen ve
horlanan yoksul insanların dostuydu.Sofrasındakileri onlarla üleşirdi, örnek kişiliğiyle gönüllere
taht kurmuştu.
Hz. Hüseyin haksızlığa karşı direnmenin ve baş kaldırının bir simgesidir.
Hz. Hüseyin’idaha iyi anlamak için Kerbela’yı tanımak gerekir.
Çünkü Kerbela demek Hz. Hüseyin demektir ; Hüseyin demek Kerbela demektir.
Alevi-Bektaşi aşıklarının , ozanlarının işledikleri ağırlıklı konuların
başında Hz. Hüseyin ve Kerbela dramı gelir.
Korkunç Kerbela katliamında ser verip sır vermeyen ,Yezid’e
ve yezitliğe baş eğmeyen Hz. Hüseyin üzerine yazılan söylenen sayısız şiir,nesir…nefes,mersiye
ve methiyeler, Alevi-Bektaşi edebiyatında özgün bir yer oluşturur.
Hz. Hüseyin’in Kerbela Meydanında Yezit Ordularına Hitabesi : (Eğer siz in amacınız haksız yere benim kanımı
dökmekse Ali oğullarına mazlumen ölmek zaten miras düşmüştür.Fikriniz eğer Hz. Peygambere
eziyet etmekse İşte ben sıbt-ı Resulü kibriyayım öldürün.)
İçtiler cam-ı şehadet (şehitlik dolusunu)
Hanedan-ı Mücteba
Can feda olsun sana ey
Şehid-i Kerbela
4, İmam Ali Zeynel Abidin
Adı :ALİ
Unvanı :Zeynel Abidin ,(İbadet edenlerin bezentisi)Seyyed’üs Sacidin (secde edenlerin ulusu)
Babası : İmam Hüseyin
Anası : Şehr-i Banu (İran hükümdarı Yezdcerd’in kızı)
D.yeri ve Tarihi : Medine ,659
Çocukları : Muhammed Bakır, Abdullah Bahir, Zeyd , Eşref, Hüseyn-ül asgar, Ali’yül Asgar
başta olmak üzere on bir erkek, dört kız çocuğu olmuştur.
Hakka yürüdüğü yer ve tarihi:Medine , 719 (bazı kaynaklara göre 713)
Türbesi : Medine’de
Hakka yürüme nedeni :Emevi halifelerinden Abdülmelik tarafından zehirletildiği söylenir.
Kişiliği –yapıtları :İmamların soyunu sürdüren Zeynel Abidin Kerbelada babası Hüseyin şehit
24 yaşındaydı.Aşura günü Zeynel Abidin hasta döşeğinde yattığından, savaşa katılması için babası
ona izin vermemişti. Katliamdan Halası Zeynep’in desteğiyle kılpayı kurtulmuştu.
Ehlibeyt evlatlarından hayatta kalıp imamların soyunu sürdüren Zeynel Abidin’di. Bu nedenle de kendisine Adem-i Sani (İkinci Adem) veya Adem-i Al-i Aba (peygamber soyunun başı) denilir
di.İmam Zeynel Abidin de kendini ilme veren, bilinçli ve şair ruhlu bir kişiydi. O da babası ve dede
si gibi fakirin ve ezilenin dostuydu. Parayla köle satın alıp serbest bırakırdı.Yiyeceğini fakirlerle
paylaşırdı. Önemli yapıtları: Sahfet-ül Kamile, Sahife-i Seccade ve Risalet-ül Hukuk’tur
5. İmam Muhammed BAKIR
Adı : Muhammed .
Unvanı : Bakır .(geniş bilgi sahibi)
Babası :Zeynel Abidin .
Anası : Fatma (İmam Hasan’ın kızı).
Doğum yeri ve Tarihi : Medine , 677 (676)
Çocukları :Caferi Sadık ,Abdullah Asgar ,Ali ve İbrahim adlı dört oğlu ve Ümmü Gülsüm
adında iki kızı olduğu söylenir.
Hakka yürüdüğü yer ve tarih : Medine ,733 (735)
Türbesi : Medine’de .
Hakka yürüme nedeni : Emevi halifelerinden Hişam tarafından zehirletildiği söylenir.
Kişiliği – yapıtları : İmam Muhammed Bakır engin ilim sahibiydi. Kendisini tamamiyle İslam gizemciliğine (tasavvufa) vermişti. Politikayla pek uğraşmazdı . Sözleri çağının bilginleri arasında
bir kanıt niteliği taşırdı.
Muhammed Bakır’ın kardeşi Zeyd’ i tutanlar da , Şia bünyesinde Zeydiye adı
altında bir mezhep oluşturmuşlardı.Zeyd ve Zeyd’in oğlu Yahya Emevi halifeleri tarafından
asılarak öldürüldüler.
6, İmam Cafer SADIK
Adı : Cafer
Ünvanı : Sadık(doğru ,gerçek dost)
Babası : İmam Muhammed Bakır
Anası : Ümmü Ferve (Ebubekir’in torunu Kasım’ın kızı)
D.yeri ve Tarihi : Medine ,699
Çocukları : Eşi Hamide’den Musa Kazım , Muhammed , İshak ve Fatma
(7 erkek ve 3 kız çocuğu olduğu söylenir.)
Hakka yürüdüğü yer ve Tar. : Medine ,765
Türbesi : Medine’de
Hakka yürüme nedeni : Abbasi halifelerinden Mansur tarafından zehirletildi.
Kişiliği-Yapıtları : İmam Cafer Sadık gerçekte bir tasavvuf ehliydi, bir
düşünürdü. İslam hukuku, tefsir , hadis , kimya , ve felsefe konularında yayımlanmış bir çok
eseri vardır. İmam Cafer Sadık,çağının ünlü bilginlerince saygı duyulan ve taktir edilen bir ilim adamıydı. Hanefi Mezhebinin kurucusu Ebu Hanife (Numan bin Sabit) Cafer Sadık hakkında
şunu söylüyordu. “İslam hukukunda Cafer Sadık’tan daha ilerde kimse görmedim ” İmam
Cafer Sadık , Ehl-i Beyt yolunun (Aleviliğin) esaslarını töre ve kurallarını yeniden toparladı ve
belli kurallara bağladı.Onun bu çalışmalarından sonra Alevilik yolu ,”İmam Cafer’in yolu” olarak
ta adlandırıldı.Alevi camiasının esaslarını belirleyen “ İmam Cafer Buyruğu” dur.
7. İmam Musa KAZIM
Adı : Musa
Ünvanı : Kazım (öfkesini yenen)
Babası : Cafer Sadık
Anası : Hamide
D.yeri ve Tarihi : Medine , 745
Çocukları : Rıza,İbrahim,Abbas,İsmail,Ahmet,Muhammed,Hazma,
Abdullah ve Zeyd
Hakk’a yürüdüğü yer ve tarih:Bağdat-Kazimiye,799
Türbesi:Bağdat-Kazimiyyye’dedir
Hakk’a yürüme nedeni:Abbasi halifelerinden Harun Reşid tarafından devamlı göz altında tutuldu,zindanlara atıldı ve sonunda hastalanarak öldü.
Kişiliği-Yapıtları:Diğer imamlar gibi Musa Kazım’da,kendisini ilme ve tasavvuf düşüncesine veren,fakirleri koruyan,alçak gönüllü ve engin düşünceli bir insandı.Musa Kazım,haksız yere
kendisi zindanlara attıran,zulüm ve işkence ettiren Harun Resit’e Bağdat zindanından şöyle bir
yazı yazmıştır: “Benim hiçbir günüm belasız geçmedi:Senin ise her gün refah,saadet ve sevinçle geçiyor.Sonunda her birimizin ikişer günümüz var.Birisi ölüm günü.Ergeç ikimizde bir gün ölüp gideceğiz.Ötekisi,bundan daha önemli,yani asıl ve en esaslı gün ki,o da kıyamet günüdür.Haklı
ve haksızların ortaya çıkacağı
ve ayrılacağı gün.İşte o gün.İşte o gün senin için bela ve cefa günü,benim için de sefa günüdür.
İmam Musa Kazım’dan sonra İmamet makamına oğlu Muhamed’e dayanır.Muhammed’e ,
zamanlarını özellikle ibadet ve tasavvufla için, “İbrahim Mükerrem Mucab”takma adı
verilmişti.Muhammed kardeşi Ali Rıza’yla Türkistan’an göçtü.Daha sonra Hora san’a yerleşen Mücab,orada Hakk’ayürüdü ve Kunabad’da toprağa verildi.
8 . İmam Ali RIZA
Adı : Ali
Ünvanı : Rıza , Sultanı Horasan (Garib el guraba “gariplerin garbi” )
Babası : Musa Kazım
Anası : Mersiye
D . yeri ve Tarihi : Medine ,770
Çocukları : Muhammed Taki ve bir de kızı olduğu söylenir.
Hakk’a yürüdüğü yer ve Tarihi : İran’ın Tus kenti ,818
Türbesi : Tus kentinin Senabat Köyünde
Hakka yürüme nedeni : Abbasi halifelerinden Memun tarafından zehirletilerek şehit edilmiştir.
Kişiliği - Yapıtları :Bilgili ve alçak gönüllüydü.İslam hukuku ve tıpla ilgili risaleleri (yazıları) vardır. Abbasi halifelerinden Harun Reşid , ülkeyi oğulları Memun ve Emin arasında paylaştırmıştı. Memun merv’de Emin ise Bağdat’ta oturuyordu. Babalarının ölümünden sonra iki kardeş arasında kavga çıktı. Annesi Türk olan Memun bölgesindeki Türkmen boylarının ,Ehl-i
Beyt taraftarlarının desteğiyle Emin’i yendi. Savaşı kazandıktan sonra , halifelik makamını Ehl-i
Beyt soyuna bırakacağını vaat eden Memun , İmam Rıza’yı Medine’den çağırır ; hilafeti kendisine bırakmayı önerir. İmam Rıza olayın içersinde politik oyunlar olduğunu bildiği için halifeliği kabul etmedi.Bunun üzerine Memun İmam Rıza’yı veliaht ilan etti.Memun kızı Ümmü Habibe ‘yi İmam
Rıza ile evlendirdi. Beraber Irak’a giderken Tus şehrinde yedikleri bir yemekte zehirlendiler.
İmam Ali Rıza kurtulamadı.Tus kentinde Harun Reşid’in kabrine yakın bir yerde toprağa verildi.
9 . İmam Muhammed Taki
Adı : Muhammed
Ünvanı : Taki (tanrıdan sakınan , kendini gözeten)
Babası : İmam Rıza
Anası : Sabike
D .yeri ve Tarihi : Medine , 810(811)
Çocukları : Ali Naki ,Musa, Hasan,Muhammed adında dört oğlu,Hakime, Hübeyre, Ümame ve Fatma adında dört kızı vardı.
Hakka yürüdüğü yer ve tarihi : Bağdat Kazımiye,835
Türbesi : Bağdat, Kazımiye’de İmam Musa Kazım’ın türbesinin bitişi
ğinde
Hakk’a yürüme nedeni : Abbasi halifelerinden Mutasım tarafından zehirletildiği söylenir
Kişiliği – Yapıtları : İmam Muhammed Taki iyi bir eğitim görmüştü. İslam hukuku konusunda derin bilgisi vardı. Abbasi halifelerinden Memun ,İmam Rıza öldükten sonra ,henüz
küçük yaşta olan oğlu Taki’yi Medine’den yanına getirtti.Kızı Ümm’ül Fazl ile evlendirdi. Memun’
un ölümünden sonra halifeliğe gelen oğlu Mutasım,Taki ‘yi zehirletti.(Bazı kaynaklara göre de
Mutasım veya karısı Ümmü Fazl tarafından zehirletildi.)
10. İmam Ali NAKİ
Adı : Ali
Ünvanı : Naki ( nakıyy, nakıyye, temiz ),
Hadi ( hidayete kavuşturan, doğru yolu gösteren )
Babası : İmam Muhammed Taki
Anası : Semanet
D.Yeri ve tarihi :Medine, 828
Çocukları : Hasan’ül Askeri, Hüseyin, Muhammed, Cafer adlı oğulları
ve bir de kızı olmuş.
Hakk’a Yürüdüğü yer ve tarih : Irak – Samara 868
Türbesi : Irak – Samarra’dadır.
Hakk’a Yürüme Nedeni : Abbasi halifelerinden Mütevekkil’in oğlu Mutezzin tarafından zehirletildiği söylenir.
Kişiliği – Yapıtları : Kendisini bilim ve kitaplara veren, özellikle İslam hukuku konusunda
derin bilgisi ve yapıtları olan bir kişiydi.
Başlıca yapıtları : Cebr ve Tafviz ehline yazdıkları Risale; Kadı Yahya’nın sorularına cevaplar;
Dini Hükümlere dair sözler.
11 . İmam Hasan ASKERİ
Adı :Hasan
Ünvanı : Askeri(Samarra’da Askerlerin bulunduğu bir bölgede otururdu.Askerlerle olan iyi ilişkilerinden dolayı kendisine “Askeri” takma adı verilmiş.)
Babası : Ali Naki
Anası : Selil (Hadis ve Ayetleri ezbere bildiği için ,Hadis takma
adıyla çağrılmış.)
D .yeri ve Tarihi : Medine , 846
Çocukları : 12 . ve sonuncu İmam Muhammed Mehdi , başka çocuğu olmamış.
Hakk’a yürüdüğü yer ve Tar. : Irak-Samarra ,873(874)
Türbesi : Irak- Samarra’dadır.
Hakk’a yürüme nedeni : Abbasi Halifelerinden Mutemid tarafından bir süre zindan
lara atıldı,göz altında tutuldu,zehirlenerek 27 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Kişiliği – Yapıtları : Akla ve mantığa dayanmayan inancın nafile(boş) olduğuna
İnanan Hasan Askeri, ilim ve irfan konusunda şöyle diyordu : “Bütün dünya ve dünyada ne varsa
hepsi bir lokma olsa , bende o bir lokmayı alsam, ilim ve irfan sahibi birine versem, gene de onun hakkını ödeyememekten korkarım. Ama bilgisiz, kötü bir kişiye bir yudumcağız su versem, aşırı gittiğimden ve israf ettiğimden korkarım”.
12 . İmam Muhammed MEHDİ
Adı : Muhammed
Ünvanı : Mehdi (doğru yolu tutmuş olan ; Allah tarafından hidayete erdirilen kişi) Sahib-üz zaman(zamanın sahibi) Sahib-üd Dar (yurdun sahibi) Kaim (ayakta
duran, sürüp giden) Muntazar (beklenilen,gelmesi umulan) Hüccet (kesin delil)
Babası : Hasan Askeri
Anası : Nercis Hatun
D. yeri ve Tarihi : Samerra ,868(869)
İmam Muhammed Mehdi’nin küçük yaşta , bazı kaynaklara göre 5 yaşında gaybete karıştığı ,
(gizlendiği , gökyüzüne çekildiği ) ve günün birinde kıyamet günü zuhur edip yer yüzüne tekrar döneceğine inanılır.
ONDÖRT MASUM PAKLAR
Ondört Masumu Paklar , Oniki İmamların erginlik çağına varmadan şehit edilen çocuklarıdır.
Emevi ve Abbasi iktidarları zulüm ve katliamlarını sadece Ehl-i Beyt’in büyüklerine
değil, çocuklarına karşı da yaptılar. Küçük yaşta şehit edilen, sayıları Ondört kişiyi bulan bu
gencecik çocuklar Alevilerce suçsuz, günahsız ve temiz anlamına gelen “Masumu pak” adıyla
anılırlar.
Ondört Masumu Paklar sırasıyla şunlardır :
1- Muhammed Ekber
İmam Ali’nin oğlu ,40 günlük iken Tahir şehit etmiş ; kabri Medine’dedir.
2- Abdullah
İmam Hasan’ın oğlu. 7 yaşında iken Amr oğlu Talha şehit etmiş ;kabri Medine’dedir.
3- Abdullah
İmam Hüseyin’in oğlu.İki yaşında iken Kerbela’da Ezrak’ın oğlu Utbe şehit etmiş; kabri Ker
bela’da .
4 –Kasım
İmam Hüseyin’in oğlu. 3 yaşında iken Kerbela’da Huzeyme-i Kahili şehit etmiş;kabri
Kerbela’da.
5- Hüseyin
İmam Zeynel Abidin’in oğlu, 6 yaşında iken Nevfel oğlu Muaviye ve Mansur oğlu Ahmet şehit
etmiş; kabri Kerbela’dadır.
6- Kasım
İmam Zeynel Abidin’in oğlu, üç yaşında iken Adeb oğlu Yezit Senan şehit etmiş; kabri
Basra’dadır.
7- Aliyüül Aftar
İmam Muhammet Bakır’ın oğlu 3yaşında iken Mansur oğlu Ahmet şehit etmiş; kabri Bestam’
dadır.
8-Abdullah Asgar İmam Cafer Sadık’ın oğlu. 3 yaşında iken İbn-i Mercan şehit etmiş ;
kabri Bestam’dadır.
9-Yahya Hadi İmam Cafer Sadık’ın oğlu. 3 yaşında iken Mahmut Küfi oğlu Abdullah şehit
etmiş ; kabri Bağdat’tadır.
10-Salih İmam Musa Kazım’ın oğlu. 4 yaşında iken Abdullah oğlu Osman şehit etmiş ;kabri Şiraz’dadır.
11- Tayyib İmam Musa Kazım’ın oğlu. 7 yaşında iken İbrahim Dımışkı ‘nın oğlu Yusuf şehit etmiş ;kabri Rey’dedir.
12- Cafer Tahir İmam Muhammed Taki’nin oğlu . 4 Yaşında iken İbrahim Dımışkı ‘nın oğlu
Yusuf şehit etmiş ; kabri İran Kum kentindedir.
13- Cafer İmam Ali Naki’nin oğlu . 1 yaşında iken İbrahim Dımışkı’nın oğlu Mehmet Nasır
şehit etmiş; kabri Rey’dedir.
14-Kasım İmam Ali Naki’nin oğlu . 3 yaşında iken İbrahim Dımışkı’nın oğlu Mansur şehit
etmiş.
ONYEDİ KEMER BEST
Onyedi Kemerbest , Hz. Ali tarafından Kemer (kuşak) bağlanan , yani nasib (icazet)
verilen kutsal kişilerdir.Kemer, Hırka ve Tac Dervişlik,Mürşitlik mertebesine varmış,kemale ulaşmış ,hakikate ermiş kişilere Pir veya Mürşit tarafından giydirilirdi.Hz. Ali’de bu anlamda,
kendisiyle beraber aynı düşünce, felsefe ve inancı paylaşan ; bu yönde hizmet veren kişilere
kemer kuşatmış ve icazet vermiş . Daha açık bir deyişle Onyedi Kemerbest’ler Hz. Ali’nin
fikir ve mücadele arkadaşlarıdır.
Onyedi Kemerbest’in isimleri şöyledir :
1-Selmanı Farisi (17 yaşında iken Medine’de eceliyle Hakk’a yürüdü.)
2-Muhammed (Ebubekir’in oğlu.Mısır valisi iken Medih oğlu Muaviye tarafından şehit edildi.)
3- Malik-i Ejder ( Muaviye tarafından zehirletildi.)
4-Yaser oğlu Ammar (Sıffin savaşında şehit edildi.)
5-Veysel Karani (Sıffin savaşında Muaviye’nin emriyle şehit edildi.)
6- Ebu-Zer-i Gaffari (eceliyle Hakk’a yürüdü.)
7-Huzeyme İbn-i Haris (Sıffin savaşında şehit edildi.)
8-Bedi-i Hazai oğlu Abdullah (Sıffin savaşı da şehit edildi.)
9-Haris oğlu Abdullah (Sıffin savaşında şehit edildi.)
10-Ebül-Heyşemut-Tihani(Sıffin savaşında şehit edildi.)
11-Haris-i Şeybani(Sıffin savaşında şehit edildi.)
12-Utbe oğlu Haşim(Sıffin savaşında şehit edildi.)
13-Ebi-huzeyfe oğlu Muhammed (Mısır’da şehit edildi.)
14-Kanber Ali Sultan (Haccac-ı Zalim şehit etti.)
15-Vezza oğlu Mürtefi(Sıffin savaşında şehit edildi.)
16-Kays-i Hemedani oğlu Sa’d(Sıffin savaşında şehit edildi.)
17-Abbas oğlu Abdullah (Nerede ve ne şekilde Hakk’a yürüdüğü bilinmiyor.)
TAHTACI TÜRKMENLERDE CENAZE TÖRENİ
İzmir Narlıdere’de bulunan Yanınyatır Ocağına bağlı olan Türkmenlerde cenaze
töreni sırasıyla aşağıdaki gibi yapılır.
1-TAHARET SUYUNA KOYMA
Cenaze , akşam üzeri, gün batımı gibi defin zamanın yetmediği, yada dışardan gelmesi beklenen yakınlarının yetişmesi için gece evde bekletilir .Evin en geniş odasının orta yerine yere
bir yatak serilir. Mevta yatırılır, başucuna delil konur ve 12 hizmet görevlilerinden “Delilci
(Çerağcı)” delili uyandırır . Cenazeyi yıkamakla görevli (özel bir görevli yoktur,cenaze sahibinin çağırdığı kişi) biraz ılık su ile mevtayı ölürken pislemiş olabileceği gerekçesiyle taharetlendirir
yani edep yerlerini yıkar ve bir bez ile kurular.
2-ERKAN VURMA
Cenaze taharet suyuna konduktan sonra şayet var ise DEDE okur, yok ise Rehber
veya Sazandar (Zakir) , eğer o an için o da yoksa bilen herhangi biri okuyabilir. Kadınların
erkanını erkekler vursa da taharet suyuna kadınlar tarafından konur ve kadınlar tarafından yunur. Taharet suyuna koyan kişi yıkama işini de yapar.
ERKAN DUASI
Sağ el mevtanın göğsüne konur ve üç defa şu dua okunur:Bismişah- Bismişah Geldik dünya evine, göçtük ahret evine ,bağlandık on iki imam yoluna . Haldir hal,
yoldur yol . Yürü bre Allah’ın kulu gittiğin cennet evi , daldığın ahret gölü .Mükerrem
evvel Mükerrem sani benim elim değil , Şah ustasının eli .
3-SAZINI ÇALMAK
Kadınlar cenazenin başın da sabaha kadar bekler ve ağıt yakarlar . Erkekler ise
dışarıda evin bahçesine bir meydan ateşi yakarlar ve orada beklerler. Biraz zaman geçtikten
sonra Sazandar (Zakir) sazıyla içeri girer mevtanın başucuna delilin yanına oturur . Kadınlar
ağıdı bırakıp sazandarı dinlemeye koyulurlar. Sazandar ölümle ilgili üç nefes okur. ( orada ölüm
nefesi dışında nefes okunmaz) sonra dışarı çıkar. Kadınlar ağıtlarına devam ederler. Gecenin
ilerleyen saatlerinde iki ya da üç sefer daha saz çalınır ki bunda amaç ağlamaktan yorgun düşen kadınlara biraz olsun nefes aldırmaktır.
4-CENAZE YUMA
Önce yüzü , eli ve ayakları yıkanır yani abdest aldırılır. Sonra yüksek sesle üç defa şu
sözler okunur : “ Elimi koydum döşüne ,başını koydum musalla taşına, sade senin değil,cümle
alem başına.”
Bu işlemlerden sonra bütün vücudu yunur ve orada bulunan canlardan helallik alınır.
HELALLİK ALMA
Eeey cemaat…!!
Bu mevta gayrı ben gidiyom
Yanıma gelenlere selam söylen
Acep hali ne diye soranlara selam söylen
Soyun beni koyun teneşir üstüne
Yuyan ahbaplara selam söylen diyo.
Ah neden düştüm ben senin hırsına
Doyamadım bu dünyada eşime dostuma
Namaz için gelip benim üstüme
Duranlara selam söylen diyo
Eeey cemaat….!!
Bu mevta gayrı ben gidiyom
Gelen komşulara selam söylen diyo
Benim hakkım sana helal olsun
Diyen komşulara selam söylen diyo.
Hakkınızı helal edin….. Helal edin…. Helal edin
(Helal olsun dan sonra)
Allah Allah ya Allah ya Muhammet
Ya Ali sendendir medet
Allah taksiratını affetsin cennet mekanı olsun…
ÖLÜM NEFESLERİ
Anam anam kadın anam
Otur akşamdan başıma
Seyreyle gözüme kaşıma
Anam daha göremen beni
Kara toprak bundan böyle
Sarar ana şefkatiyle
Emdim sütünü helal eyle
Anam daha göremen beni
Kapıdan karlar tozuyor
Komşular mezar kazıyor
İçinde bir can yatıyor
Anam daha göremen beni
Aşağıdan gelir sucusu
Çırpınır gelir bacısı
Dayanılmaz çok acısı
Anam daha göremen beni
Pencereden kar geliyor
Ölüm acı zor geliyor
Kul Himmetim Hak biliyor
Var git ölüm ne kaldı bizde
Be hey acayip adem
Öldüğünü bilemesin
Korlar bi karanlık dama
Kapı baca bulamazsın
Yağmur yağar yeller eser
Mezarı başına yıkar
Seksen bin canavar sıkar
Hiç birine varamazsın
Gel bu öğüdü al benden
Yarın fırsat gider elden
Hak saklasın cehennemden
Karanlıktır çıkamazsın
Yer pamuk olur atılır
Cümle deryalar katılır
Dilin damağın tutulur
Doğru cevap veremezsin
Pir Sultan’ım derki deli
Elden koymaz doğru yolu
Ne yanarsın dünya malı
Birini alıp gidemezsin
İşte geldim işte gittim
Yaz çiçeği gibi bittim
Şu dünyada neler ettim
Ömürcüğüm geçti gitti
İşte geldi yuyucular
Tenime su koyucular
Kefenim elinde hoca
Kefenciğim biçti gitti
Ellettiler mezarıma
Toprak attılar serime
Sığındım gam keremime
Gözümün yaşı taştı gitti
İmam telkine başladı
Bir sevapçık iş işledi
Gomşular bizi boşladı
Geri dönüp gaçtı gitti
Kul Himmet’im oldu tamam
İşte geldi ahir zaman
Yardımcımız Onikimam
Can toprağa aktı gitti
Uçtu havalandı gönülün kuşu
Konmayınca gönül yardan ayrılmaz
Suyumu ısıtsalar tenimi yusalar
Yunmayınca gönül yardan ayrılmaz
Ustakesler gelmiş tabutum ölçer
Nazlı yar gönlümden kah gelir geçer
Ulu terziler gelmiş kefenim biçer
Biçmeyince gönül yardan ayrılmaz
Nazlı yar gönlüne gelmesin hata
Daha yol gider mi buradan öte
Eyersiz yularsız ağaçtan ata
Binmeyince gönül yardan ayrılmaz
İneyim gideyim tozlu yollara
Karışaydım boz bulanık sellere
Adı şanı duyulmadık ellere
Gitmeyince gönül yardan ayrılmaz
Ahdım kaldı şu ceylanın ahdında
Deremedim güllerini vaktında
Bir uzun gecede kolum altında
Yatmayınca gönül yardan ayrılmaz
Nitmeli de deli gönül nitmeli
Aramazlar gurbet elde yiteni
Mezarım üstünde çakır dikeni
Bitmeyince gönül yardan ayrılmaz
Pir Sultan Abdal’ım canım cezada
Bir yiğin atım yok yolum gözede
Ecel şerbetinden verin bize de
İçmeyince gönül yardan ayrılmaz
Vefat ettim şu dünyadan
Gidiyorum dertli dertli
Endim turaba döşendim
Gidiyorum dertli dertli
Aha bak gözümün yaşına
Daha ne gelecek başıma
Endirdiler musalla taşına
Gidiyorum dertli dertli
Musalladan kaldırdılar
Yönüm Hakka dönderdiler
Sinimi Hakka gönderdiler
Gidiyorum dertli dertli
Vardım sinimin başına
Zebaniler sual sordu
Ali’m şefaatçı oldu
Gidiyorum dertli dertli
Pir Sultan’ım ne olacak
Bizler sizlere varacak
Şu dünyada kim kalacak
Gidiyorum dertli dertli
OSMANLI – KÜRT İTTİFAKI VE TÜRKMEN KATLİAMI
Yavuz Sultan Selim (1512-1520)’in Osmanlı tahtına geçmesiy
le Türkmen sürgün ve katliamları hat safhaya varır.24Ağustos 1514’de
ki Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim arasında geçen Çaldıran Savaşı
ön-cesi kırk binin üzerinde Türkmen katledilir. Savaş meydanında öldürülen Türkmenler hariç…. Prof. Dr. Faruk Sümer; Safevi Devletinin Osmanlılardan daha Türk çok bir Türk Devleti olduğunu söyleyerek : Safevi Devletinin kurucuları: Anadolu Kızılbaş Türk oymaklarıdır. Devletin resmi dili Türkçe’dir. On iki hayvanlı Türk Takvimini kul-lanmaktadır. Askeri teşkilatlanmaları Türk sistemidir. Edebiyatı vb. yazı sistemleri Türkçe’dir… Demektedir ki, bütün kaynak
lar bu hususu doğrulamaktadır. Yine Akkoyunlu Devleti ve Karamanoğulları Beyliği, Osmanlılardan daha Türktür. Çeşitli Türk
men oymaklarından ve Bayındır Beylerinin kurucusu olduğu aşiretler konfederasyonundan meydana gelen Akkoyunlular için John E. Woods; “300 Yıllık Türk İmparatorluğu demektedir ki isabetli bir saptamada bulunmaktadır .
Kur´an’ı ilk Türkçe’ye çeviren ve Saray dahil her alanda Türk Dilini hakim kılan Akkoyunlular gerçek anlamda bir Türk Devle
tidir. Osmanlı Türkmenleri aşağılarken Dede korkut ise şöyle der :
“Karanlıkta yolumu yitirirsem parolam Allah’tır.Soylu kuralın taşıyıcısı ,efendimiz Bayındır Han’dır “
“Salur Kazan’dır savaş gününün galibi”
Bölgede hüküm süren Akkoyunlu ve Safevilerin Türkdilinin yöreye hakim olmasından rahatsızlık duyan Kürt Mollası
İdris Bitlisi; Osmanlılar ile işbirliği yaparak Tükmenlerden intikam alır. Yavuz Selim’e kadar Doğu Anadolu’da Türkmen hakimiyeti vardır. Yavuz ise; Şafi mezhebinden Nakşibendi tarikatından Kürt molası Şeyh İdris-i Bitlisi’nin önerisi ve planlamasıyla “ Doğu ve Güney Anadolu’da Türkmenler katledilmişler, kurtulanlar ise Azerbaycan’a kaçmışlardır. Türkmenlerin oldukları idari beylikler ve toprakları; Yavuz’
un imzaladığı boş fermanları, İdris-i Bitlisi doldurarak Kürt
Aşiret reisine ve ağalarına vermiştir. Böylelikle bugünkü
doğudaki feodalizmin temelleri atılmıştır. İdris-i Bitlisi (Ö. 8
Kasım 1520 ) “Selim Şah Name”
2
adlı eserinde; başta Diyarbekir olmak üzere Kürdistan memle
ketinde “Kürt beyleri ve Kürt taifesinin mülk, millet, mezhep
ve irsi bağlarının” nasıl güçlendirdiğini anlatırken, şehir ve
yöre adlarını tek tek vererek Kızılbaş Türkmenleri de nasıl katlettiklerini “Allah’ın ve Padişahın yanında olan bir Molla
olarak” zevkle ve kana susamış bir vampir edasıyla anlatmak
tadır. Kürtler “dirlik ve birliklerini” İdris-i Bitlisi’ye borçluyken, Türkler ise, Yavuz Selim ile İdris-i Bitlisi’nin yaptıklarını
lanetle anmaya devam edeceklerdir. Büyük bir Türk katili
olan İdris-i Bitlisi’nin bütün eserlerini Türkmen Tarihi
açısından “Türklük bilincine sahib bir tarihçimiz” tarafından incelenip gerçek anlamda “ Anadolu Türk Tarihi’nin bir
kesitini ayakları üstüne oturtulması gereklidir.
Yunan mezalimini ağızlarında sakız eden “Türk Milliyetçi
Yazarları” Yavuz ve İdris-i Bitlisi’nin Türk katliamlarını
görmezden gelmektedirler.
Yavuz döneminde Osmanlı yönetiminde görev alan İdris Bitlisi
ve Bıyıklı Mehmet Paşa ile Kürt Aşiret Ağalarının durumları
için; bugün kürt guruplarından KOMKAR belgeli olarak şöyle
demektedir ki çok ilginçtir:
“1535’ler de böyle bir icazet vererek, beylik topraklarının
bölünmesini kolaylaştırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman
ferman namesinde aynen şöyle diyor:
Bey öldüğünde eyaleti kaldırmayıp bütün hududu
ile Mülkname’yi Humayun uyarınca oğlu bir ise, O’na
kalacak, eğer müteaditise,istekleri üzerine kale ve yerleri,
aralarında paylaşacaklardır. Uzlaşmazlarsa, Kürdistan
beyleri nasıl münasip görürlerse öyle yapacaklar ve
mülkiyet yoluyla bunlara ebediyete kadar ila ebed devran
mutaarrıf olacaklardır. Eğer Bey , varissiz, akrabasız
ölmüş ise, o zaman eyaleti hariçten ve yabancılardan
hiç kimseye verilmeyecek Kürdistan Beyleri
ile görüşülüp ve ittifak edilip onlar bölgenin
Beylerinden veya Beyzadelerinden her kimi uygun
görürlerse ona tevcih edecektir. (Hükmi Şerif, Topkapı
Sarayı Müzesi Arşivi E. 11960 sayı-İstanbul) Kürt
Osmanlı Anlaşmasının mimarı Mevlana İdris’tir.
Bu anlaşmayı kabul eden ve gerekli bulan Yavuz
Sultan Selim’dir.
İkisi de 1520’de maalesef ölmüşlerdir. Sultan Selim
Mevlana İdris’e; Git Kürdistan Beylerini ve emirlerini
topla, kendi aralarında bir
3
beylerbeyi seçsinler demişti.
Mevlana İdris ise, Kürt beylerini çok iyi tanıdığı için
kestirmeden bir beylerbeyi Sultan’dan istemiş ve Bıyıklı
Mehmet Paşa’yı tavsiye ederek bu işi noktalamış idi.
Diyarbakırlı bir Kürt olan Bıyıklı Mehmed Paşa’da çok
erken gitti ve bundan sonra Kürdistan Eyaleti Başkenti’ne Mekadonlu komutanlar gelmeye başladı. Kanuni Sultan
Süleyman, bilerek veya bilmeyerek 1533-34’lerde Bitlis’i
Şeref Handan alıp bir fermanla Ulame Tekelu’ya veriyor.
Direnen Bitlis Beyi’nin üstüne Diyarbekir Beylerbeyi ve
kuvvetleri ile bütün Kürdistan beylerinin kuvvetlerini de
katıyor ve Ulame’yi başkomutan olarak atıyor. Aynı Sultan
1535’lerde Bağdat seferini yaptıktan sonra Kürtleri
tanımaya başlıyor veya bunlarsız bir şey yapamayacağını anlayarak babasının Amasya’da imzaladığı anlaşmaya yukarda verdiğim arşiv numaralı Hükm-i Şerif-i yayınlıyor.
Neticeye baktığımızda Kürdistan hükümdarları çoğun
lukla topraklarını bölmemiş ve statülerini 1850’lere kadar getirmişlerdir.
Aynı gurubun siyasi örgütünün başı Alevi kökenli
Kemal Burkay ve Munzur Çem gibileri; bu iki Osmanlı
Kürtünün Alevileri katletmesini görmezliktengelerek Alevi
tarihini yok sayarak “öteki tarih” dedikleri uydurma bir
Kürt Tarihi yaratmaya çalışıyorlar. Tunceli Ovacık’ta
üçlü Kürt ittifakı olan: Bıyıklı Mehmet Paşa, İdris Bitlisi ve
Palu Beyi Cemşid’in on binlerce Kızılbaşı kesmesine; aynı
bölgenin adamları Kürtlük İdeolojileri adına ses çıkarma
maktadırlar. Ahlaki olarak bu çifte standart davranışlarına
ne demek gerektiğine okuyucular karar versin!
Yavuz Selim’in önce Erzincan valiliğine atadığı,sonradan
da bütün doğu ve güney doğuya bakmak kaydı ile Diyarbakır Eyaletine getirdiği Diyarbakırlı Kürt Bıyıklı Mehmet Paşa ve danışmanı Bitlisli Molla İdris; bütün bölgeyi Türklerden temiz
lerler ve YÜZBİN Kızılbaş Türk’ü katlederler.Bölgeden kaça
mayan Türkler de kendilerini Kürt olduklarını söyleyerek kalırlar,baskılar sonucu da gerçekten Kürtleşirler. Doğu
sınırlarını Türklere kapatan Yavuz;korumalığını da Kürt
aşiretlere bırakır.1517’de Yavuz Selim’in Mısırı alması ve
74.ncü İslam Halifesi olması ile Sünnilik resmi id7eoloji
haline gelir ve İslamı Devlet kimliği
4
oluşur.Bu tarihten sonra Araplar,Osmanlı Devletinin yaşamı boyunca diğer halklardan ve gözde konumlarına devam ederler.Türkler arasında YAVUZ adı YEZİT ile özdeşleşir ve
lanetle anılır olur.Türk ulusal kimliği;Bozkırdaki Türkmenler
de yaşar ve Ozanları Türkçe’yi geliştirir.Osmanlı Sarayı ise
giderek soysuzlaşır ve yapay “Osmanlıca” denen yazılı dili
hakim olur.Bu nedenle Prof. Dr. Faruk Sümer; Safeviler için Osmanlılardan daha fazla Türk’tür demektedir.
Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) dönemi Osmanlı İmparatorluğunun zirvede olduğu bir zamandır. Ama Türkler açısından bir şey değişmez. Yine bu dönemde zülüm, şiddet
ve katliamlar devam eder. Kürt kökenli Ebussuud Efendi
(1545-1574)’in Şeyhülislam olmasıyla ve 30 yılda verdiği
fetvalarla “Osmanlı toplum yaşamını” belirler veKızılbaş
Türkmen katliamı, Sünni Şeriatına göre meşruluk
kazandırır. Yedi Kızalbaş öldürene “Cennetin Anahtarı”
verilir. Bugün Sünni din adamları tarafından huşu ile anılarak
“evliya mertebesi”ne çıkarılan Ebussuud Efendi, Türk
katliamcısı, yobaz, lanet okunacak bir zalim ve cellattan
bir kişiden başka bir şey değildir.
Hırvat kökenli ve nakşibenli tarikatından Kuyucu
Murat Paşa 6-12-1606‘da sadrazam olduktan hemen sonra Anadolu’da geniş çaplı Alevi katliamı harekat ı başlatır.
155 bin Alev i Türkmen’i diri diri kazdırdığı kuyulara
gömdürür. Aman dileyen insanlara Kuyucu Murat Paşanın
yanıtı; “Vurun şu pis Türkün başını” olmuştur. Cellatların
bile öldüremeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren
Kuyucu Murat Paşa üç yıl terör estirir.
Köprülü Mehmet Paşa (1656-1661)
Celali ayaklanmalarını bastırmak ve eşkıya tehdibi altında; Anadolu Türkmenlerini kırımdan geçirmiş sağ kalanlara da zülüm yapmıştır. Osmanlı Vak’a-Nüvisleri (tarihçileri) Naima
ve Hoca Sadettin Efendi gibileri; kitaplarında katliamları ballandıra ballandıra anlatmaktalar ve Türkler için ;
“nadan” yani “kaba Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk” ifadesini kullanmaktadır. Başka kitaplarda ise; “Türk iti
şehre gelince farisice ürür.” Yazmaktadır. Osmanlının ünlü
şairi Nef’i ise “Tanrı, Türk’e irfan çeşmesini yasaklamıştır.”
5
Demektedir. Divan-ı Hümayun yazarlarından Ahmet Çelebi
1499 yılında yazdığı şiirinde;
“Sakın Türk’ü insan sanma Bin an bile olsa Türk’le birlik
te olma Türk eline şeker alsa o şeker zehir.Türk’ün
başını keserken sakın gam yeme .Baban da olsa Türk’ü öldür.”
demektedir.
Tüm bunlara karşın Türk Bayat boyundan Alevilerin ulu
ozanı Fuzuli (1480-1566) bir deyişinin son beytinde şöyle diyor:
“Fuzuli, gökten yere insen sana yer yok
Yürü var gel, ya Arap’tan ya Acem’den”
Gökten Allah tarafından dahi indirilse Türklerin dünyada
yeri olmadığını; Arap ve Acemler hakim olduğunu belirtir ve şiirlerinde Osmanlılara sitem eder ve kafa tutar. Alevi
Türkmen aşıkları, ozanları diline ve töresine sahip çıkar ve şiirlerinde dilendirir, yöre yöre gezerek halkı bilinçlendirirler. Dedeler ve Babalar da Türkçe ibadet yaparak örf ve gelenekleri yaşatarak bugünlere getirirler. İdrîs-i Bitlîsi ve Bıyıklı Mehmet Paşa’dan sonra Kürtlere en büyük destek sağlayan II.
Abdülhamit olmuştur. Yavuz Selim’den itiba
ren iç işlerinde tam bir serbestlik olan bölgeye Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın tespitine göre “ Kürt Hükümeti” denmekteydi ve
“merkezi hazineye ipotek ödemezdi ve herhangi bir biçimde
düzenli askeri hizmetlerle yükümlü değillerdi.” Böylesi bir
bölgeye Abdülhamit, İslamcılığın bütünleştirici “ümmet”
anlayışıyla bir arada tutma fikriyle yeni bir yapılanmaya
gidilir. Abdülhamit’in “Aşiret Mekte
bi-i Humayun” (1892-1907) adıyla açtığı ve aşiretlerden
getirtilen şeyh ve ağa çocuklarının eğitildiği okullardan
mezun olanlar; beklentilerin yerine, devlete karşı örgütlenme
yapan kadroları oluşturmuşlardır. Abdülhamit’in
marifetlerinden biriside “Hamidiye Alayları” dır.
Hamidiye Alayları, Dördüncü Ordu Komutanı Müşir Zeki Paşa’
nın II. Abdülhamit’e önerisiyle 1890 yılında kurulmaya başlanır.
14-15 Nisan
6
1891’de de “Nizamnamesi” yayınlanarak yasal hale gelir.
Ruslara yönelik olarak Şafi Kürtlerden oluşturulan Hamidiye Alayları amacına uygun faaliyette bulunmaz. Hamidiye
Alayları daha çok eşkıyalık yapar. Ermeni ve Alevi köylerine baskınlar düzenleyip çapulculuk yaparlar. 23 Temmuz 1908’de
II. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra Eylül 1908 ayında
Kürt Hamidiye Alaylarının silahlarını ellerinden almak isteyen İttihatçılar bunu başaramazlar. İttihat ve Terakki Cemiyeti
içinde Türkçülük akımı giderek güçlenir ve hakim olur. Şafi Kürtlerin ağa ve aşiret reislerinin çocuklarının eğitildiği İstanbul’daki “Aşiret Mektebi”nde ve Hamidiye Alaylarında ise Kürt milliyetçiliği filizlenmeye başlamıştır. Bu durum Doğu Anadolu’da Alevi-Şafi çatışmasını beraberinde getirir. Sonuçta; Okul Müdürü Kolağası Kamil Bey; “bunlar aşiret değil haşarat!” der...
İSMAİL ONARLI
Gazi Mustafa Kemal Cumhuriyet’i ilan ettikten sonra gerçek
din adamları ile gerici yobazları ayırdetmek için oluşturduğu İSTİKLAL MAHKEMELERİ’ nde yapılan yargılamalardan son
ra gerici yobazlar tarafından; bütün ipotek (vergi)lerin Başkent Ankara’da toplanması emrini verdikten sonra da Kürtler tarafından kesinlikle sevilmedi ve istenmeyen adam ilan edildi. Bu nedenle bazı soysuzlar (ki bunlar TBMM koridorlarında za
man zaman boy göstermişlerdir) tarafından “Taş Mustafa,Beton Mustafa,Selanikli Mustafa,Veled-i Zina gibi hakaret içeren sözlerle anılmaktadır.